9 Haziran 2016 Perşembe

İnsanı bir ütopyaya alırken verilen iç çatışma


Ütopya var elimde nur topu gibi, kan bulmak için nefes bekliyor. Uzun süre de bulamayacağa benziyor. Alabilmem için her zamanki gibi benim kurallarım işliyor. Öncelikle bilim savunan bir kafaya sahip olmak, kalbi temiz kalabilen, içinde tutku taşıyan biri olmak gerek. Bakıyorsun birine kalbi temiz ama tutku yok, birine bakıyorsun bilim kafasında ama içinde temizlik yok böcek kaplamış içini. 
Farklısın sen, diyen çevremdeki herkese çok müteşekkirim. Zira farkındayım dünyanın hiç te farklı bir yer olmadığının ama bana bir ütopya kurmak için fikir verdiler. Her zaman savunurum, vesikalı bir kadından vesikalı bir erkekten dahi öğrenecek bir şeylerimiz var. Belki onlardan her gece nasıl başka biri olunuru öğrenerek dünya da kendimizi kötülüklere karşı maskelemeyi öğrenebiliriz. 
Tutku bu ütopyanın giriş kapısının asıl anahtarı. Yedeği çıkarılamaz çünkü sahte tutku, asla bir yolu aydınlatamadığı gibi ütopya ya da eriştiremez. Nasıl mı anlaşılır yedek olduğu? Adı üstünde yedek, gerçeği bir eteğin pile misali üst üste katlanmış, sahtesi o pilenin tümü. Pileyi sökmesini bilmek lazım, onu da sonsuz gözlem gücü ile sökebilirim. 
Bilim kafasında olmak sonsuz merakı peşinden sürükler şüphesiz. Sonsuz merak ise sadece gerçeği görmek isteyenlerin kalbine yansır. Yansır diyorum çünkü kalbe yerleşirse sonsuz merak yer bitirir kalbi çünkü her bir yeni merakta yeni bir bilgi yeni bir bilgi de bir şüphe baloncuğu. 
Evet şüphe baloncuğu, çünkü patlatmak ya da patlatmamak bu şüpheyi birinci tekil şahsın elinde değil sadece. Bazen bir bazen ikinci tekil şahıs senin şüphene tuzak kurabilir sen farketmeden de. Yada bir üçüncü tekil şahıs gökyüzünün sonsuz katmanlarına ipini salıp bırakabilir şüphe balonununu. Şöyle bir düşününce üçüncü tekil şahıs aslında şunu da fark ettiriyor içinde besleyip neden verdiğin bir düşünce bir kadın /erkek ansızın seni terk edebilir. 
İşte o yüzdendir benim iç çatışmam, şartları sağlasam bile vicdan razı değil ya balon gibi ben de ansızın terk edersem ütopyayı, geriye kalan tüm yaşam hücreleri arkamdan yas tutar çünkü ben orada olursam tutku ile bağlanacak bana. Ya ben tutku ile bağlandım düşüncesi ile gerçekten bağlanmadan ya onları bir gün terk edersem? İşte tüm içsel çatışmanın ana meselesi bu işte kendi yapacaklarındaki dengesizliği önceden ön görememe. Arkadamdan yarım kalan bir şeyler istemiyorum, yarım kalmak ta istemiyorum kendimi gerçekleştireceğim oraya gitsem ama aynı zaman da benliğim de öz saygısını yitirebilir bi yandan.


Ütopyalara sadık olabilmek dileğiyle, ön sezilerinizle kalın...  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder