19 Haziran 2016 Pazar

Ellerim gizledi gerçeği, yoktu güzel yüzün elimde



Her damla gözyaşımda daha da güzelleşiyorsun, daha da benleşiyorsun. Seni ne zaman düşlesem ya acıdan ya mutluluktan sarhoş oluyorum. İçtiğim tüm tutkulu aşk şarkıları beni alıp senin aşk sofrana otutturuyor. Dayanamıyorum alıyorum bir kadeh, her zamanki gibi masumane duruyorsun kadehte. İçtiğimde seni, masumluğunu gel de bana sor, her yudumda daha da yanıyorum kavruluyorum. İçim içime sığmıyor, gerçi içimde artık eski içim değil, sığmayan sensin içime aslında. Ya eksiksin bana yada çok fazla; bir türlü tutturamıyorsun kıvamı ya yıllan kal mahzenimde ya da terk et beni acıdan sarhoş olayım.
Şimdi tahtarevalliye bindik seninle,  dedin ki kadınım, sana ne çok uzak olabilirim ne de seni terk edebilirim. Kendime rağmen bindik tahtarevalliye. İlk taviz bendendi ben seçmemiştim buna binmeyi, gökyüzüne uçurdun beni meyin eşliğinde. O an seni içime alıp, sonsuzlaşmak istedim bulutlar arasında ama oyunun  tek kuralı dengeyi sağlamaktı. Olmadı şimdi sıra sendeydi, ah o gözlerin ne çok şey anlattı bana. Beni yokluğunla sınamaktan bahsettin, benden taviz verdin ve yere çakıldım birdenbire. Oyun da olsa benden taviz vermekten bahsetmekte neydi?
Anlamıştım o an dokunmakla da aşka aşık olmakla da geçmiyor, dolmuyor içimdeki boşluk. Göreceğimi sandığım tüm güneş ışıklarını aldın ve gittin sen.
Halbuki ki her şey masumane başlamıştı seni  istemem çok istememden tut bu oyuna başlamamızla bile. Ama oyunun galibi kimdi? Tüm güneş ışıklarını toplayarak cehennemi yaşayıp kavrulan sen mi, yere çakılıp soğuk cehennemde donan ben mi?

Oyunu kuran, terk etti oyunu. Oyunlarınızın oyuncuları oynamasın size, samimi  dileklerimle... 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder